Mustafa Ünal - Kazım Avcı'dan mektup var
Sorgu tutanağını baştan sona ağır ağır okudu, 'Yok hayır, bunlar hukuk soruları değil' dedi. Hangi sorular mı? İlhan İşbilen ve Kazım Avcı'ya sorulan sorular. Eski Yargıtay Başkanı Sami Selçuk gibi 'Dehşete düştüm' demedi ama adını koydu: 'Burada hedef suçu tespit falan değil. Sorular istiskal amacıyla sorulmuş.'
Söyleyen kim mi? Hukukun da siyasetin de zirvelerinde dolaşmış biri. Yargı sistemine uzak değil. İşbilen de Avcı da o sorularla tutuklandı. Verilen cevaplar etkili olmadı. İtham çok ama ve lakin delil, belge yok. Günler geçti, hâlâ içerideler, hiçbir itirazları dikkate alınmadı.
İşbilen AK Parti milletvekiliydi. Birkaç hafta önce onun mektubunu yazı konusu yapmıştım. Kazım Avcı'nın notlarını gördüm. Eşinin röportajını okudum. Yaşadığı tam bir trajedi. Yeni Türkiye'nin utanç tablolarından. Kazım Avcı, Ankara'da herkesin tanıdığı bir isim. AK Partililer de bilir.
Bir ara siyasete meyletti.
Mehmet Akif'in genç kuşaklara anlatılması için nasıl çabaladığının yakından tanığıyım. Kurucusu olduğu Mehmet Akif derneğinin başkanı. Erzurumlu... 'Nev'i şahsına münhasır' denir ya kişiliği tam da o türden. İçi neyse dışı o. Çeliği biraz sert. Yüzüne baktığınızda, konuştuğunuzda iç dünyasını görürsünüz. Gizli kapaklı iş yapmaya kişiliği engel.
Biraz da o yüzden gözaltına alındığını duyduğumda tutuklanacağına pek ihtimal vermedim. Konuşan hemen anlar, nasıl biri olduğunu. Özrünü hesaba katmadım bile. Engeli de az değil. Resmî; rapora göre yüzde 68 özrü var. Bir ayağı protez. Güçlükle yürüyebilir. Uzun süre ayakta durması mümkün değil. Şeker hastası. Belinden ameliyatlı.
Eşi de anlattı: 'Günlük ihtiyaçlarını tek başına karşılayabilmesi mümkün değil. Yardıma, desteğe ihtiyacı var.' Bu gerçek, çıplak gözle de görülüyor. Kanaat için doktor raporlarına bile gereksinim yok aslında. Kazım Avcı'nın içeride yaşadığı tam bir insanlık trajedisi. İçeri girdiği günden beri banyo yapamıyor. Bir başına ayakta duramıyor çünkü. Tuvalet sorun... Sırf bu yüzden yemeğini kıstı. Kısa sürede 10 kilo verdi. Psikolojik boyutu ayrı. Fizikî; zorlukları bile trajedi.
Kazım Avcı ilk mektubunda hal-i pürmelalini satırlara şöyle döktü: 'Hususen kronik hastalıklarımla beraber mekanın soğuk oluşu yeni hastalıkları tetikleyeceğinden ciddi endişeliyim. Dizimdeki menisküs, belimdeki iki fıtık ameliyatı beni çok zorluyor. Böbreklerimden ses gelmeye başladı. Yanımdaki arkadaşların desteğiyle ayakta durmaya çalışıyorum.'
Çok zorlandığı kelimelere de yansıyan Kazım Avcı'nın mahpusluk günlerinin ne kadar süreceği belirsiz. Avukatların itirazları, tahliye talepleri şu ana kadar sonuç vermedi. Birkaç gün önce yazdığı iki sayfalık mektubu okudum. 'Sincan iki hece' diye başlıyor. Necip Fazıl'ın şiirine atıfta bulunarak. Malum, o muhteşem hapishane şiiri 'Zindan iki hece Mehmedim lafta...' diye başlar.
İki hece ama sözde. Özü farklı. Bir de onu yaşayana sor. Kazım Avcı'ya sor. Kaç hece, kaç harf. Mektuptan iki cümle: 'Hürriyetsiz yaşamanın hayat olmadığı ortada. Kapılar büyük bir gürültüyle dışarıdan kapatılıyorsa artık söyleyecek bir şey kalmıyor...' Ondan sonrası soru... 'Neden buradayız?'. Cevap için kelimeler kifayetsiz. Hali izahtan çok uzak. 'Kaderi İlahı...'. Hali kabule 'Mantık bir türlü eyvallah etmiyorsa...' ne yapmak lazım? Bundan sonrası isyan ve sükut faslı.
Şu satırlar da son mektuptan: 'Çok üşüdüm ve üşümeye devam ediyorum. Allah'tan biraz hava kırıldı, ayaz az da olsa azaldı. Şunu herkes bilmeli... Hukuktan, insan haklarından, AYM'den, AİHM'den az çok bilgisi olanlar benim tutuklanmam yerel ve uluslararası hukuka aykırı. Ama kime ne demeli? Kime ne söylemeli? Geceleri, özellikle akşam çok zor geçiyor. İkindiden sonra daha çok kendimi duaya veriyorum. Ve inanıyorum ki bu dualar yaygın halde yapılıyor. Bütün yaşayanlar ümitle yaşamış. Kahrolsun yeis, yaşasın ümit...'
Evet, Sincan da Zindan da 'iki hece' ama 'lafta'. Yaşanansa soğuk duvarların arasında büyük insanlık trajedisi. Sözüm, vicdanı ve kalbi olanlara...