İstiklal Caddesi'nde şark rüzgârı esiyor
İstiklal Caddesi'nde komşu ülkelerden gelen müzisyenlerin sesi bugünlerde biraz daha gür çıkıyor. İranlı pek çok müzik grubuna gösterilen tezahürata karşılık, Suriyeli Arap ezgilerinin takipçileri hiç de az değil.
Avrupa'nın doğudaki son şubelerinden biri sayılan İstiklal Caddesi'nde birkaç aydan bu yana bir şark rüzgârı esiyor. Anadolu'nun sesleri yanında Romanların neşesi, Rus halk ezgileri ve Kızılderili renklerini görmeye bir nebze alışkındık; oysaki barok güllerle, rokoko kabartmalarla süslü bina gölgelerinin Doğu'nun yanık gazellerine karıştığı bu yerde, şark havası hakimiyetini günden güne hissettiriyor. Suriye'den buraya iltica eden müzisyenler de mevcut. Ancak bunların içinde İran'dan gelen müzisyenlerin yıldızı ve hayran kitlesi her geçen gün artıyor. Alakanın arttığını, caddenin başından sonuna kadar devam eden bir yürüyüşle anlayabilirsiniz. Öyle ki birkaç metre aralıklarla kulağınıza çalınan İran tınıları içinde komşudan gelen müziği tatlı tatlı dinleyen insan öbeklerine rastlayacaksınız. Muhtelif tarzlarda icra edilen parçaların ortak cazibesi ise Farsça söyleniyor olması. Öyle ya ne demiş eski şairler: Farsi şeker est!
Bozuk parayla canlı müzik
Gelenekselden modern müziğe kadar her türlü müziğin icra edildiği Cadde-i Kebir'in, farklı renklerin birbirine kaynadığı bir kazan olduğunu söylemek lazım. Birkaç metre aralıklarla pek çok dilde işitilen ezgilerin cazibesi yalnız heveskar müzisyenlerle sınırlı değil; şöhreti buradan menkul olacak yetenekli sanatçılar furyasına da kucak açmış. Cadde güzerânı da elindeki cep telefonları sayesinde bu güzel alışverişi tüm dünyayla paylaşıyor. Video paylaşım mecrasına aktarılan bu performanslar beğenildiği takdirde şöhrete giden uzun koridorun ilk kapıları açılmış demektir. Öyle ki gerek toplu gerek ferdi teşebbüslerin buradan yola çıkmaları, müzik piyasasının ezici çarklarını kırıp doğrudan dinleyicisiyle temasa geçmek anlamına geliyor. İranlı sanatçılar arasında da gelenekten günümüz müziğine kadar pek çok ismin eserleri okunuyor. İran'ın en tanınmış isimlerinden Mohammad Reza Shajarian, Mohammed Heshmati, Mohsen Namjoo, Siavash, Gogoogsh, Hayedeh, Mohsen Chavoshi, Shahram Nazeri gibi sanatçıların tınılarını duyanlar ister istemez kulak kabartıyor. Canlı sunulan İran ezgilerini, diğer tüm müzisyenler gibi cebinizde kalmış birkaç bozukluk karşılığında dinlemenin hazzı da bir başka.
Her tabakadan müzisyen
İran müziğini İstiklal'e taşıyan ilk isim siyah top sakallarıyla bir santur sanatçısıydı. Uzun süreler Galatasaray Lisesi karşısında elindeki çubuklarla telleri döven sanatçı, belgesellere bile konu oldu. ‘Santur dersleri verilir' ilanıyla sazını tüm avazıyla çalan sanatçı, son dönemlerde pek görünmüyor.
Gençlerden ve orta yaşlı sanatçılardan oluşan gruplar, kendi yaptıkları müzikleri CD olarak hazırlayıp satabiliyor. Müzisyenler arasında öğrenciler de var, hak ettiği alakayı Türkiye'de gördüğünü düşünen saz ustaları da…
Müzisyenlerin dinleyicileri de en az onlar kadar dikkat çekiyor. Gelip geçenlerin içinde yüksek sesle gruba solistlik yapanlar bile var. Turistik amaçla geldiği ülkemizde kendi ezgilerini duyup raks etmeye başlayan da mevcut. İstiklal Caddesi, tüm siyasî; komplolar ve ideolojik tabularını kendi eleğinde eleyip insanlık potasında herkesi beraberce ve barış içinde yaşamaya davet ediyor.
Rüzgâr beni Suriye'ye götür
İstiklal Caddesi'nin son dönem müdavimlerinden biri de Suriyeli sanatçılar. Bitmek bilmeyen savaş neticesinde mesleklerini icra edemeyen pek çok sanatçı gibi onlar da nefesi Türkiye'de aldı. 2 milyon kişinin içinden seçilebilmek kolay değil ama onlar, ellerindeki altın bilezik sayesinde göz önüne çıkmayı başardı. Doğu'dan gelen efsunlu ezgileri buraya yani Anadolu'ya üflemeye devam ediyorlar. Bunlar içinden en meşhuru ‘Domsek' adlı Şamlı fasıl grubu. Altı kişiden müteşekkil saz heyeti içinde kanun, gitar, def, akordeon, kajon, keman bulunuyor. Zaman zaman söyledikleri şarkılarla gurbetin acı tecrübesini de anlatıyorlar: “Rüzgâr üzerime hafifçe esti, Ah rüzgâr beni onlara götür. Yüreğim tedirgin, bu gurbette büyümekten. Vatanım beni tanımıyor. Beni al götür, al götür memleketime, Suriye'ye...”