Cennetteki Komşu
MEHMET NEZİR GÜL
“Ya Rabbi!
Benim cennetteki komşum kim olacak, bana bildirir misin?”
Bir peygamber Rabbine bunu sorabilir çünkü cennetlik olduğu kesindir ve Rabbiyle konuşmaktadır.
Hz. Musa da bir gün Rabbine niyaz ederken bunu merak edip sormuştu.
“Benim falanca yerde kasaplık yapan ve dostum olan bir kulum var. Ancak onun kasaplıktan başka çok önemli bir işi daha var. Eğer onu yanına çağırsan gelemez. Ama sen gidebilirsin. Senin bir komşun odur ey Musa!”
Hz. Musa durur mu? Hemen yola çıktı ve o kasabaya vardı. Kasap olan kişiyi buldu.
“Selam olsun sana! Ben sana misafir olarak geldim.”
“Ve aleykümselam. Hoş geldiniz.” diye tebessümle karşıladı. “Eğer izin verirseniz işlerimi bitireyim eve beraber geçeriz. Buyurun şöyle oturun.” dedi, yer gösterdi.
Kasap işlerini bitirdikten sonra birlikte yola çıktılar.
Eve vardılar. Rahat etmesi için ev ortamını düzenledi. Sonra et yemeği hazırladı.
“Siz buyurun yemeğe başlayın. Benim acil yapmam gereken bir işim var. Ben de gelirim ama beklemeyin.”
Adam çıkıp yan odaya geçti.
Hz. Musa merak etti. Kendisi de arkasından takip etti ve izlemeye başladı.
Kasap pişirdiği etleri küçük parçalar halinde bir tabağa koydu. Yüksekçe bir yerde duran büyükçe bir sepeti aldı, önüne koydu. İçinde yaşlı, zayıf, mecalsiz bir kadın vardı.
“Buyurun, afiyet olsun.” diyerek ona yedirmeğe başladı. Yemek bitince, ağzını sildi.
Bu arada kadın ellerini açıp bir şyyler söyledi. Kasap da “Âmin!” dedi.
Hz. Musa fazla beklemeden odaya döndü.
Kasap ise biraz sohbet ettikten sonra, kadının altını değiştirdi, sepete koydu ve yerine bıraktı.
Odaya geldiğinde misafirinin yemeğe başlamadığını gördü, üzüldü.
“Niçin yemek yemediniz?” “Sen bana şu zembilin sırrını söylemedikçe yiyemem!” Bunun üzerine kasap şöyle dedi: “Ey misâfirim! Bu zembilin içinde bulunan yaşlı kadıncağız benim annemdir. Çok ihtiyarlamış olduğundan tâkatsizdir. Hem ona bakacak kimsem de yoktur. Ben de onu yalnız bıraktığım zamanlarda herhangi bir hayvanın kendisini rahatsız etmesi endişesiyle, böyle zembile koyup yukarı asıyorum. Bazen de yanımda dükkânıma götürüyorum. Benim gönlümün bütün huzuru, ona yaptığım hizmettendir. Günde iki öğün yemek veriyor, anneciğime karşı bütün vazîfelerimi seve seve yapıyorum!” Hz. Musa duyduklarına inanamamıştı. “Peki bir şey daha soracağım. Sen yemek yedirirken ve sonrasında sana fısıldayarak neler söylüyordu? Kasap, tebessüm ederek cevap verdi. “Anne yüreği işte. Benim kendisine olan bu hizmetimden dolayı hep dua eder. Duasında özellikle şunu sürekli tekrar eder: ‘Allah seni Hazreti Musa’ya komşu eylesin!’ Bunu her zaman söyler. Ben de âmin derim. Ama nerdeee. O bir peygamber, ben ona nasıl komşu olabilirim? Hangi amelimle bunu elde edebilirim?” Hz. Musa, sırrı öğrenmişti. Kendisine komşu olacak kişinin amelini de hizmetini de öğrenmişti. Artık kendi sırrını da söyleme vakti gelmişti: “Ey salih kişi. Sana müjdeler olsun. Ben Allah’ın peygamberi Musa’yım. Beni sana Allah gönderdi. Sen benim cennetteki bir komşumsun. Mübarek olsun!” Kasap büyük bir memnuniyet ve gözyaşları eşliğinde Hz. Musa’nın ellerine sarıldı. Onu kim tutar artık!