Nurullah Öztürk - Yitirdiklerimiz
En başta milli birlik ve beraberliğimizi, millet olmanın en temel vasfı olan sevinç ve kederde bir ve beraber olma duygumuzu yitirdik.
İnsana dair iyi hasletleri, ölülerimize saygıyı yitirdik.
Müslüman, alnı secdeye değen insan denilince; güven, itimat itikat telkin eden güveni yitirdik.
Karşılık beklemeden gülümsemeyi, selam vermeyi, yardım etmeyi ve düşene destek olma anlayışımızı yitirdik.
Doğa, insan çevre ve hayvana ait naifliğimizi, koruyuculuğumuzu yitirdik.
Alışverişlerimizde hakkaniyetli olmayı, haram helal duygumuzu yitirdik.
Park ve bahçelerimize beton dikilmesine müsaade ederek, nefes alacak, gölgesinde oturacak, havamızı temizleyecek ormanlarımızı, ağaç ve böceklerimizi yitirdik.
Ülkemizin cennet köşeleri olan Sinop ve İğneada'nın bir ihtiras ve menfaat uğruna tahrip edilmesine ses çıkarmayıp cennet köşelerimizi yitirdik.
Memleketimizin doğu ile batı, kuzey ile güneyini birbirine düşürerek millet olma şuurunu yitirdik.
Camiler yaptırdık lakin camiye gitme, cemaat olma alışkanlığımızı yitirdik.
Dindar nesil yetiştireceğiz derken, küfürbaz, cahil cühela bir gençlikle yüzleştik, geleceğimizi yitirdik.
İyi kötü işleyen bir eğitim sistemini kakofoniye dönüştürüp içinden çıkılmaz hale getirdik, gelecek nesillerin kendine güvenini yitirdik.
Kuvvetler ayrılığına dayalı, birinci sınıf bir anayasa hayal ederken, yasama, yürütme ve yargıyı tek elde toplayıp; özgürlük, demokrasi ve hukuku yitirdik.
AB hedefi ile çıktığımız yola, yolda bulduklarımız ile yola çıktıklarımızı değiştirerek Avrupa Birliği ve muasır medeniyetler seviyesi hedefi ve hayalini yitirdik.
Osmanlı rüyası görürken Türkiye gerçeklerini unutup, ülkenin geçmişi ile geleceği arasında köprü olmak yerine mevcut köprüleri yitirdik.
Rüşvet, yolsuzluk, devlet malını gasp ve başkasının malına göz dikerek ehliyet ve emniyeti suiistimal edip Müslüman'ca duruşu yitirdik.
Kendi aklımız bize bile yetmezken etrafımıza akıl satıp hem onları hem kendimizi ateşe attık, mevcut aklımızı da yitirdik.
Dünyadaki ekonomik krizi fırsat bilip aradaki mesafeyi kapatmak yerine kendi kendimize kriz çıkarıp aradaki mesafeyi kapatma fırsatını yitirdik.
Ülkeyi kurtaracağız diye çıkılan yolda fikir değiştirip kendimizi ve çevremizi kurtarmayı yeğledik, ne ülkeyi kurtarabildik ne kimseye yaranabildik.
Hem geçmişi hem de geleceğimizi yitirdik.
İhtilal Anayasası Türkiye'ye yakışmıyor daha iyisine ihtiyaç var derken, hak hukuk ihlalleri ve yasa değişiklikleriyle mevcut haklarımızı da yitirdik.
AVM ve tüketim yoluyla kalkınma olmayınca ekonomik kalkınmayı rakamlarla oynayarak gerçekleştirme yoluna gittik, yolumuzu yitirdik.
İstikrarlı kalkınma için demokrasi ve hukukun ekmek ve su gibi bir ihtiyaç olduğunu söylesek de inandıramadık sonunda istikrarı yitirdik.
Güçlü Türkiye, güçlü TL dedik, mevcut gücümüzü yitirdik.
Birilerinin hırsızlık ve arsızlıkla elde ettiği servetinin vergisini millete ödetmek istemesi nedeniyle iç çekişmeler ve kavga gürültüyle boş yere zamanımızı yitirdik.
Demokrasi insan hakları hukuk, özgürlük ve adaletin tesisi yerine istibdat, yasaklar, hak ve hukuk ihlalleri ile anılan bir ülke olarak pozitif imajımızı yitirdik.
Sermayeye en çok ihtiyacımız olduğu bir dönemde hukuk ve özgürlük ihlalleri ile yerli ve yabancı sermayeyi yitirdik.
İhtişamlı saraylar yaptırdık fakat itibarımızı yitirdik.
2023 yılına kadar kişi başı 25.000$ gelir hedefinin, mümkün olmayacağı anlaşılınca hile ile kişi başı geliri kalemle 19.500$ ilan edip devlet ciddiyeti ve güvenilirliğini yitirdik.
Başkanlık hayal olunca, iktidar uğruna (şimdilik) 700 canımızı yitirdik.
İyi kötü işleyen ekonomik düzenin tekerine tehditle, baskınla, çomak sokup işimizi aşımızı yitirdik…
Dünyanın gelişim vaat eden en önemli on ekonomisi arasında gösterilirken yeniden hasta adam ilan edildik, toplumsal sağlığımızı yitirdik.
En önemlisi de; gelişim ve değişime harcayacağımız vakti, tahribatların giderilmesine harcayarak geleceğimizi, zamanımızı, belki de bir daha hiç bir araya gelemeyecek biçimde toplumsal vicdanımızı, millet olmanın şartlarını ve toplumsal mutabakatımızı yitirdik.