Kuzey Kore'nin Türkiye hayranlığı
Türkiye'de yıllar boyu askerî; darbelerle şekillendirilen halk, artık siyaset gücüyle yeni bir kalıba sokuluyor. Her süreçte kısa yoldan ilerleme, halkı aldatma, yolsuzluk, rüşvetçilik gibi hastalıklara daha fazla müptela haline getirilen toplum, içinde bulunduğumuz süreçte de büyük bir sınavla karşı karşıya.
Başta Orta Doğu olmak üzere Türkiye'nin komşusu olan bütün bölgelerde yaşanan krizler son yıllarda Türk dış politikasında büyük sarsıntılar meydana getirdi. Komşularla sıfır sorundan, sıfır komşu ile sorunsuz bir Türkiye anlayışına geçen dış politikanın içeriye tesiri beklendiğinden daha fazla oldu. Yapılan hataların eleştirilememesi, buna yeltenenlerin hainlikle ve milli iradeye saygısızlıkla suçlandığı bu süreçte halkın kıvama getirilmesi en iyi yol olarak görüldü. Bunun için iki seçenek vardı: Halk içinde sivrilerek “yüce devleti” eleştirenler yıpratılacak ve halk anlaşılmaz algı oyunlarıyla uyutulacaktı. Sonuçta tekdüze bir halk yapısıyla her türlü hata örtülebilecek ve eleştiri mekanizması kilitlenecekti.
Vazgeçilmeyen Araçlar: Din ve Millet Kavramları
Sel oldu, “kader” dendi, yolsuzluk soruldu, “Allah akrabayı kollamamızı istiyor” dendi, birisi kaza kurşunuyla yaralandı “şehadete her zaman hazırız” dendi. Yıllardır siyasi her hesapta dini duyguları kalkan olarak kullanma biçimi yaygınlaştı. Dine ek olarak yepyeni “milli” kavramlar da ortaya çıktı. Onlara göre Türkiye yeni bir istiklal mücadelesi veriyor, kabuğunu kırdığı için kıskanılan Türkiye'ye içte ve dışta yedi düvel saldırıyor, başta ABD ve İngiltere olmak üzere büyük devletler Türkiye'deki önemli gelişmeleri duyunca çılgına dönüyor, ifade özgürlüğünü sınırsız olarak yaşayan Türkiye'yi Avrupa ülkeleri çekemiyor. Çin dahi bu gidişatı durdurmak için Suriye'ye açılıyor.
Ancak görebilen gözler için tablo bambaşka. Birden artan terör olayları ve Türkiye'nin saplandığı Orta Doğu bataklığındaki yolculuğu kan kaybından başka bir şeye sebep olmuyor. İçeride ise sürekli borçlanan halk, işsiz kalan gençlik ve her an çatışma altında yaşamaya mecbur insanlar gününü kurtarmaya bakıyor. Kısa zamanda oluşan kendine has bir kast sistemi ile devlet kurumlarının güç sahiplerine sadık kişilerle doldurulduğu bizzat yetkililerce ifade ediliyor. Devlette lüksün ve israfın önüne geçilemiyor.
Ülkenin şimdiye kadarki kazanımlarını bu yolda hızlıca kaybetmesi karşısında ise bir Kuzey Kore mağrurluğu ile halkın algısı şekillendiriliyor. “Teröristlere büyük darbe”, “Türkiye'den çılgın atak”, “Türkiye'nin akıllı hamlesi Batı'yı çılgına çevirdi”, “Dünya Türkiye'ye karşı şer ittifakı kuruyor”, “Ortadoğu'da bizden habersiz yaprak kımıldamaz”, gibi çocukça ve gerçeklikle ilgisi olmayan manşet ve söylemlerle cebinde parası olmayan vatandaşın gururu okşanıyor.
Öte yandan her gün bu tür haberleri üretmenin zorluğuna katlanan kalem ehli birden çark etmenin külfetine de katlanmak zorunda. Örneğin; Rusya'da cami açarken Putin'in Türkiye hayranı olduğunu belirten bu kalemler, iki hafta sonra Suriye'deki tehlikeyi görünce birden “Rus emperyalizmi”nin tehlikelerine dikkat çekmeye başladı. Son aylarda Almanya'yı Türkiye'deki her türlü kirli oyunun başaktörü olarak yorumlayanlar, şimdi Merkel'in Türkiye'den akıl almak için Ankara'ya koştuğunu söylüyor.
Bu algı yoğurma sürecinde yeni üretilen terimler konusunda da sıkıntılar yaşanıyor. Yetkililerin ağzından çıkan IŞİD ifadesi bir anda DAEŞ, DEAŞ veya DAİŞ gibi türevlerle tekrarlanıyor, kendileri de buna alışmaya çalışıyor. Yıllarca tekrarlanan Esed bir anda Esadlaşıyor. Derin devletin adı birden “üst akıl” oluyor. Diktatörlük terimi ise neredeyse yasaklanıyor.
Yeni Bir Toplum Sistemi
Yetkililerin şekillendirdiği bu ağız halka sirayet edince ortaya can sıkıcı bir manzara çıkıyor. Birisinin ak dediğine diğeri kara deyince tahammül sınırları ortadan kalkıyor. Kişinin derin devlet ya da üst akıl demesinden hangi görüşe veya gruba mensup olduğu belli oluyor. Bu sayede, zaten içimizde var olan siyasi kamplaşma büyük bir sosyal travmaya dönüşerek korku ve nefretin yayılmasına sebep oluyor. Başa bela gelmemesi için herkes susmayı tercih ediyor. Bir gazetecinin sosyal medya faaliyeti yüzünden tutuklanmasını akşam yemeği eşliğinde rahatça izleyebiliyoruz. Artık bu tür olaylar normal karşılanıyor.
Bu gidişle kendi içinde onlarca farklı kola ayrılan “Songbun” adlı kast sistemine sahip olan Kuzey Kore gibi olacağız. En üstte güç sahiplerine yakın isimlerden başlayarak, okuduğu gazeteye göre sınıflandırılacak bir toplum sistemi kendiliğinden oluşuyor çünkü. Sosyal medyadaki ufak bir faaliyetiyle vatandaşın aile ve iş hayatı bozulabildiğine göre, Kuzey Kore'nin Türkiye hayranlığına az kalmış demektir.
Yıllar önce Prof. Dr. Halil İnalcık, toplumumuzun içinde bulunduğu durumu harika biçimde özetlemiş. Bir de, aradan geçen yıllar boyunca yaşananları hesaba katarsak mağrur edebiyatımızı yeniden gözden geçirmemizde fayda olacaktır:
"Abartmasız görünen gerçek şudur ki, Türk milleti bugün birbirini anlamayan, anlamak istemeyen, zihniyeti, inancı ve değer sistemi, yaşam tarzı, dili, giyim-kuşamı, selâmlaşması bile farklı iki toplum haline gelmiştir. Tehlikeli olan şey, bu iki toplumun birbirine düşman gözüyle bakması ve siyasi iktidarı ele geçirip ötekini baskı altına almaya çalışmasıdır."
*Araştırmacı-Yazar