Ayak
Haberi duyduğunda ayağa fırladı. Bu hareketiyle ayağa kalkmaya hiç niyeti olmayanları da ayaklandırmış oldu.
Heyecandan ayakları dolaşıyordu. Demek bugüne kadar ayaklarının hiç gitmediği bir yere kendi ayakları ile tıpış tıpış gidecekti. Gerçi bu sefer ayağı yerden kesen bir heyecanla sarsılıyordu. Huzura vardığında onun ayaklarına kapanacaktı. Ayağına bağ olur sandığı biri şimdi kendisini ayağına çağırarak şereflendirmişti. Ayakkabısını giymeyi bile akıl edemeden koşarken etekleri sanki ayaklarına çelme takmak istercesine dolanıyordu. Keşke sabah ayağına pantolon geçirseydi.
Gidişi kadar dönüşünü de hayal ediyordu. Herhalde ayağına sağlık diyecekti onu yolcu ederken, ayağına sıkacak hali yoktu ya. Belki arkadan gelenleri görünce maşaallah ayağını sürümüşsün diye dalga geçecekti. İster misin ayağını denk al, yoksa ayağını kaydırırım seni diye önce bir korkutsun. Efendim, memlekete ayak basar basmaz, ayağımın tozu ile geldim kapınıza şeklinde karşılasa, yeter ayak çekme artık, bize ayak uydurmamak için ayak dirediğin günleri unutmadık derse ve sonra da hep ayakaltında dolaşmak suretiyle bizi ayak oyununa getirmeye çalıştın, haysiyeti ayak altına alınabilecek birine benziyor muyuz bi söyle hele diye devam etse ve ayakta uyuyan birine benziyor muyum diye bitirse ne cevap verecekti ?
Efendim, ayaklar baş, başlar ayak olamaz öğrendik hamdolsun gibi bir yaklaşımla top çevirebilirdi. Bunu düşündüğü an ayakları geri geri gitmeye başladı. Daima ayakları üstünde durmakla övünen birinin şimdi yorgunluktan değilse bile, pişmanlıktan ayaklarına kara sular iniyordu.
Tek ayak üstünde bin yalan söylediği doğruydu. Şimdi sizi ilk gördüğümde ayaklarım yerden kesilmişti itirafı yetmezdi.
Evet, ayakta kalmak adına ayağa düşmüştü resmen. Yine de zor günlerinde onu ayakta tutan şey derinlerine kök salan sevgisiydi. Ayağınızın türabı olayım dese yanlış anlaşılabilirdi. Ama sayenizde hep dört ayak üstüne düştüğünü de açık açık ifade etmeliydi. Ayaklarının altına serilen güller her şeyin yolunda gideceğini gösteriyor olmalıydı...
***
Göz
Bebek İsa'nın gözleri tamir ediliyor ki Meksiko şehrinde düzenlenen dini törende görevini yapsın. Açlıktan gözü dönenlerle ağzını açıp gözünü yumanlar, ezberleyemedikleri duaların başını gözünü yara yara önünden geçecekler. Kimse ok kirpikli bebekten gözlerini alamayıp ne dersen başımız gözümüz üstüne diye hislenecek. Bebekse hepsine önce alıcı gözle bakacak, gözüne ilişen bazı çiftleri başgöz ederken bazılarından hiç gözünü ayırmayacak. Kimilerine dokunmaya gözü yemeyecek. Tuhaf hallerine göz yummayı tercih edecek. Başka emellerde gözü olduklarını bildiğinden, kendilerininki yerine başkalarının gözüyle bakıp, dostlarını gözleri gibi sakınmadıklarından, canları sıkıldığında feleğin gözü kör olsun deyip, insanlara gözdağı vermek, hayvanların gözünü çıkarmak, ağaçların gözünün yaşına bakmamak suretiyle kalp gözleri mühürlemekten çekinmeyenlerle ne işi olabilir?
O anlar şimdiden gözünde tüttüğünden, hayal etti, hayal buldu bebek İsa. Gözü tutmadıklarını bırakıp gözüne kimi kestirse de, gözünün üstünde kaşın var demeden, gözünü korkutmadan, gözünün içine bakarak gözünü gönlünü açma faaliyetini başlatsa da sevgiden başkasını gözü görmez oldursa diye düşünürken acaba boş gözlerle bakınanlardan mı seçse emeğine değer, yoksa dört gözle bu anı bekleyenlerden mi, kimsenin ekmeğine göz koymayanlar mı daha layıktır bu lütfa, elle tutulur gözle görülür bir işaret aradı. Tabii zamanın göz açıp kapayıncaya kadar geçmesini de hesaba katmalıydı.
Etrafındaki topluluğa bir kez daha göz gezdirdi. Göz alabildiğine uzanan bir insan selinden söz edilemese de, göz dolduran, göz doyuran temiz kalp bulmak o kadar kolay değildi. Gerçi fazla mal göz çıkarmazdı, bu kadar seçici olmasa da dünya gözü ile görürken göz kamaştırıcı bir kararlılıkla herkesi göz hapsine mi alsaydı acaba? Gözü açık gitmezdi o vakit öteye, kimsenin de gözünden düşmezdi hem böyle.
Taş bebek gözüne gireceklerini tespit için gözünü ısıran birilerini aradı aradı, bir türlü bulmadı. Ta ki bir aynayla göz göze gelinceye kadar. Aa! Bir oyuncakmış meğer. Kim gözlerini boyayıp da onu canlı olduğuna inandırdıysa gözüne dizine durmalıydı. Gözleri bulutlandı. Göz göre göre aldanmıştı. Ayna gerçekleri gözler önüne sermişti işte. Utançtan gözleri çukurlarına kaçtı. Göz kırpamadan öylece kalakalmıştı.