Zalim bir vali portresi
İslamiyet'in zuhur ettiği topraklarda ‘merhamet' ve ‘zulüm' kelimeleri savaştı yüzyıllar boyunca. Kimi mazlum olmayı seçti, kimi zalim… Haccac da zalim olanlar kervanındaydı. İktidarın bekası için zulmetmekten çekinmedi.
“Son hak din olan İslam'ın tarihine ‘zalim' sıfatıyla girmek nasıl bir şeydir acaba?” diye sormadan edemiyor insan Haccac-ı Zalim'i düşününce. İki Cihan Serveri'nin (sallallahü aleyhi ve sellem) vefatının üzerinden henüz çok bir zaman geçmeden böyle zulümlere başvurmak neyle açıklanır, konuşmak zor. Neyse ki ‘Zulüm ile abad olanın ahiri berbad olur' demiş de büyüklerimiz ciğerimize bir parça su serpmiş. Haccac'a dönelim...
661'de Taif'te doğar Haccac. Tam ismi Ebu Muhammed Haccac bin Yusuf bin Hakem es-Sekafî; Hem anne hem baba tarafından Sakif kabilesinin Ahlaf koluna mensuptur. Muaviye'nin halifeliği sırasında doğduğu için Emeviler döneminde yetişir. Haccac'ın kabilesi, II. Muaviye'nin halifeliğinden sonra Mervan bin Hakem'in seçiminde aktif bir şekilde etkili olur. Ailenin bütün mensupları ve Sakiflilerin ileri gelenleri Câbiye'de toplanarak halifeliğe kimin getirileceğini ve ona kimin halef olacağını tartışır. Mervan b. Hakem böyle seçilir ve ona biat edilir. Emevî;lerin ülkeyi yeniden kontrol altına almaları büyük ölçüde, aralarında Haccâc ve babasının da bulunduğu Sakiflilerin Emevilere verdikleri bu destek sayesinde gerçekleşmiştir.
Müslüman kanı akıtan müslüman vali
Bu süre zarfında Emeviler için istenmeyen şeyler de gerçekleşir. Hicaz bölgesinde halifeliğini ilan eden Abdullah bin Zübeyr, Emeviler tarafından tepki görür ve savaş hazırlığı yapılır. Haccac da, Abdullah bin Zübeyr'in üzerine gönderilen 2 bin kişilik ordunun başına kumandan olarak atanır. Müslüman kanı akıtmak için adeta canla başla mücadele edilir! Orduyu Taif'te kurar Haccac. Mekke'ye giden yolları keserek şehri abluka altına alır. Şehrin ticaret yollarını kapatır ve yiyecek sevkiyatını önler. Bir müddet geçtikten sonra emrine beş bin kişilik bir destek daha verilir. Artık Mekke'yi kuşatmayı kafasına koyan Haccac'ın önünde engel kalmamıştır. Altı aydan fazla sürer bu kuşatma. Bu süre içinde Abdullah bin Zübeyr şehit olur. Yedi bin kişilik orduyla Mekke'yi kuşatan Haccac, kenti mancınıkların attığı taşlarla döver. Şehir ve Kâbe başta olmak üzere mukaddes mekânlar tahrip edilir. İnsanlar toplu halde kılıçtan geçirilir. Haccac'ın bu ‘başarısı' ödüllendirilir. Hicaz, Yemen ve Yemame'ye vali olarak atanır.
Haccac'ın bu bölgedeki valiliği üç yıl sürer. Akabinde Irak'a tayin edilir. Burada da tam yirmi yıl boyunca valilik yapar, fakat hiç de iyi olarak anılmaz. Emevilere karşı gelinen her durumda oldukça sert tedbirlere başvurur. Gerek Ehl-i Beyt ile mücadelelerinde, gerekse iç isyanlarda hiçbir zaman Emevilerin sözünden çıkmaz. Enes bin Malik gibi Peygamber Efendimizin gölgesi gibi yaşayan ve en çok hadis rivayet eden sahabi başta olmak üzere çok sayıda Müslüman'a zulmeder. Zulmetmekle de yetinmez, onbinlerce insanı katleder! Kendisine ve Emevilere biat edenlerle sorunu yoktur, aksi bir durum olduğunda ise o insanlara hemen dinden çıkmış muamelesinde bulunur.
“İnsanın insana üstünlüğü yoktur, takvadan başka...” buyuran İslam Peygamberi'nin ardından Müslümanlar arasında ayrım yapar Haccac-ı Zalim. Müslüman oldukları halde Arap olmayan ve diğer milletlere mensup bulunanlar ‘Mevali' olarak adlandırılır. Haccac da Müslüman oldukları halde, Araplardan alınmayan cizye ve haracı bu insanlardan alır.
Alime zulmedenin ahiri ne olur?
Haccac, valiliği sırasında oldukça sert tedbirlere başvurur ve insanların ölümüne sebep olur. İslam âlimlerine karşı tavrı da bunlardan farklı değildir. Meşhur hadis ve tefsir âlimi Said bin Cübeyr başta olmak üzere pek çok âlime zulmetmekten çekinmez. Bu dünyada yapılan her şeyin Mahkeme-i Kübra'da karşılığı var muhakkak. Küçük bir toz zerresi kadar iyilik mükâfatsız kalmayacağı gibi, yine zerre miktarı yapılmış kötülük de karşılıksız kalmayacak. Fakat yapılanların bu dünyada da karşılığı olabiliyor. Yaşamının son zamanlarında Haccac, büyük bir bunalım ve sıkıntının içine düşer. Büyük hastalıklar geçirir, adeta ölümünü isteyecek kadar. Son nefesini de 714 yılında acılar içinde verir. Kendisine bahşedilen hayat boyunca yaptıkları, son demlerinde karşısına çıkmıştır sanki. Çünkü zalime ne arz-ı âlemde ne de ahirette rahat vardır. Haccac-ı Zalim'in ölüm haberini alan insanlar ve İslam âlimleri, onun için rahmet dileğinde bile bulunmaz. Kabrinin tahrip edilmemesi için ulaşılması zor bir yere gömülür.
Haccac'ın küçük yaşlarda Kur'ân-ı Kerim'i ezberlediği ve kardeşiyle birlikte Taif'te bulundukları dönemlerde çocuklara Kur'ân-ı Kerim'i öğrettikleri rivayet edilir. Vakit namazlarını kaçırmadığı söylenir. Hatipliğiyle de nam salmış biridir. Irak'a vali tayin edildikten sonra okuduğu hutbe, Arap edebiyatının örnek metinleri arasında sayılır. Fakat bunların hiçbiri yetmez. Çünkü yapılan bu güzel şeyler kötü şöhretinin gölgesinde kalır. Zalimliği, yaptığı iyi şeylerin önüne geçer. İyi şeyler yapmıştır yapmasına lakin zulmettiği insanların ahı daha ağır basmıştır. Ahiret gününde de günahlar ve sevaplar tartılırken, günahların ağır basması ne kötüdür değil mi?