‘Ben yapmadım, çocuğum yapsın' demeyin
“Ben yapamadım evladım yapacak.” diyerek çocuğuna kendi hayallerini dayatan mükemmeliyetçi anne-babalardan mısınız, yoksa çocuğa sonsuz özgürlüğü savunanlardan mı? İkisi de yanlış. Peki, doğrusu ne olmalı?
Ben evladıma hiç karışmam. Ne yaparsa yapsın, nereye giderse gitsin. Bize zamanında çok karıştılar.” diyenler bir tarafta, çocuğunu adım adım takip eden, her seçimine müdahale eden ‘ben olamadım, o olsun'cular diğer tarafta… İlk kesim, çocuğunun nereye gittiğinden, kimlerle arkadaşlık ettiğinden ve dahi hayatından bî;haber yaşar. İkinci kesimse kendi hayatında gerçekleştiremediği hayallerini çocuğunun üzerinden gerçekleştirmeye ant içmiştir adeta: “Ben doktor olamadım, çocuğum kesinlikle olmalı.”, “Zamanında enstrüman çalamadım, çocuğum mükemmel çalmalı.” Peki, birbirine taban tabana zıt olan bu iki yaklaşımdan hangisi doğru? Tahmin edeceğiniz üzere hiçbiri… Spiritüel Yaşam Uzmanı Gülden Üner, her iki yaklaşımın da ilerleyen yıllarda çocuğun hayatında geri dönüşü olmayan hasarlara sebebiyet verebileceğini söylüyor.
Çocuğunuzun size öğretmesine izin verin
Çocuğu, üstünü keyfe keder doldurabileceğimiz boş bir yazı tahtası, yahut gönlümüzce şekil verebileceğimiz oyun hamuru gibi görmek büyük hata. “Sanırız ki çocuklar bu dünyaya öğrenmek hatta özellikle anne-babanın öğrettiklerini öğrenmek için gelmiştir. Oysa o zaten çocuktur, zihni nasıl olması gerektiğiyle meşgul olmadan sadece yaşamaya ve var olmaya odaklanır. Anne-baba olarak bizler ise çocuğun nasıl yetiştirilmesi gerektiğiyle ilgili onlarca hatta yüzlerce yazı okumanın yanı sıra, zihnimizi birçok kötü anıyla da kirletmişizdir… Ve dünyaya gelen çocuğumuza, gözlerimizi ve zihnimizi bunlardan arındıramadığımızın farkında olmadan bakarız.” diyor Gülden Üner. Ve ekliyor: “Çocuğunuzun size öğretmesine izin verdiğiniz zaman anne-baba olabilirsiniz, çünkü o var olmadan önce siz de ebeveynliğin ne olduğunu bilmiyordunuz.”
Aşırı müdahale mi, sınırsız özgürlük mü?
Çocuğa sürekli müdahale ederek, “Ben yapmadım, o yapacak” dayatmasına giren ebeveynler, çocuklarındaki yaşam isteğini azaltıyor. Özgüveni azalan çocuk kendi başına düşünemez, karar veremez hale geliyor. Kendi isteğiyle ebeveynlerinin isteği çakıştığındaysa hayatı adeta rölantiye alıyor. Bu defa her şeye karşı isteksizlik meydana geliyor. “Madem kendi istediğimi yapamıyorum, aileminkini de ben istemiyorum, o halde hiçbir şey yapmayayım.” düşüncesi çıkıyor ortaya. “Bir ebeveyn mükemmeliyetçi bir karaktere sahipse, hata yapma korkusundan hiçbir şey yapamayan çocuklar yetiştiriyor.” diyor Üner. Bu da bir süre sonra ağır bir depresyona sebebiyet verebiliyor.
Sürekli eleştirilen ve en iyiyi yapmaya zorlanan çocuk yetersizlik duygusuyla birlikte özgüven, özsaygı, öz değer ve öz sevgi eksikliği yaşıyor. Çocuğunu her alanda özgür bırakıp, ona yol göstermeyi ihmal eden ebeveynler için de durum pek parlak değil. Çocuk için ihtiyaç duyduğunda başvurabileceği anne-baba figürünün yokluğu güven problemi oluşturabiliyor. Çocuğa hayata dair seçenekleri “Şunu yap, bunu yapma” şeklinde dayatmak yerine, neleri seçerse hangi durumlarla karşılaşabileceğini anlatıp kararı ona bırakmak en sağlıklısı.
Arkadaş değil ebeveyn olun
Yıllarca radyo programlarında, televizyonlarda “Aman ha, çocuğunuzla arkadaş olun” konulu uzman görüşlerini dinledik durduk. Son zamanlardaysa bunun pek de iyi bir fikir olmadığı ortaya çıktı. Öyle ya, anne-baba çocuğun arkadaşı olacaksa ebeveyn kim olacaktı? Şimdilerde uzmanların tavsiyesi çocukla arkadaş olmak yerine derdini açabilecekleri, fikir alabilecekleri bir anne-baba olmak. Yaşam koçu Gülden Üner de çocukla arkadaş olunmanın otorite boşluğunu doğuracağı görüşünde. Otorite demişken, annenin asıl otorite ve korkulması gereken kişi olarak babayı göstermesi de yanlış. Anne-baba çocuğa dair karar yahut izin verilmesi konularında ortaklaşa pay sahibi olmalı ve çocuğa da bunu böyle yansıtmalı.