Mustafa Ünal - Davutoğlu'ndan medya sözü!
Hakkını teslim etmek lazım. Başbakan Davutoğlu'nun 1 Kasım başarısından sonra verdiği mesajlar mutedil ve makul. Hatta umut verici. Partisinin balkonunda başladı. Ekranlarda devam etti. Manzara-i umuminin iç açıcı olmadığının farkındayım elbette. Fazla iyimser değilim ama not düşmekte de fayda var.
Doğru, AKP fena savruldu. Zulüm ve kibir, alamet-i farikası; TOMA ve biber gazı, sembolü oldu. AK Parti ‘değerler' peşinde koşan bir siyasi hareketti. Davası, misyonu vardı. Demokrasi, hak ve hürriyetlerde çıtayı ‘evrensel kriterler' olarak koydu. Reform yasalarını, uyum paketlerini bunun için çıkardı. AB trenine atladı. Üçüncü dönemde çizgisi şaştı. İktidarını korumayı ana gaye edindi. Koltuğa sımsıkı sarıldı. Gücü kaybetmemek için her yolu meşru gördü. MGK, Kırmızı Kitap kutsalı oldu. Dün ‘Önce insan' dedi bugünse en katı devletçi kesildi. Tek parti döneminin CHP'sini aştı. 1930'ların 40'ların politikalarını 2015'e taşıdı.
Tarih boyunca yönetimlerin en önemli kriteri ‘adalet' olagelmiştir. Bir idare ya ‘adildir' ya da ‘zalim'. AKP'nin son dönem politikalarında ‘adalet' ara ki bulasın. Sadece bakanlığı var adaletin. Buna karşılık zulüm her yerde. Şehirler dolaşmakta. Bir gün Eskişehir'de, ertesi gün İzmir'de. Dün Manisa'daydı zulüm. Başörtülülere kelepçe takmak 28 Şubatçıların bile aklına gelmemişti. O görüntüler tarihin hafızasına kazındı. Asla silinmeyecek.
2015 AKP'sinden yılların Doğu Perinçek ve arkadaşları pek memnun. Gün geçmiyor ki zafer kütüğüne yeni bir çivi çakmasınlar... Seçimlerde esameleri okunmadı ama fikirleri iktidarda. ‘AKP yönetimi Vatan Partisi'nin yıllardır savunduğu mevziye geldi' dedi. Bu sözler karşısında AKP'liler başlarını ellerinin arasına alıp düşünmeli...
Bu tablonun tek sorumlusu Davutoğlu değil elbette. Kâğıt üzerinde devlet çarkını işleten belki o. Ama Saray realitesi var. AKP bütün bu olumsuzlukların üzerine yeni bir sayfa açabilecek mi? Davutoğlu'nun sözlerinde işaretleri yok değil. Aslolan söz değil, icraat. Siyasetçilerden sadır olan nice güzel sözler kötü uygulamalar karşısında uçup gitti.
Davutoğlu ne mi dedi? Şu cümlenin altını çizdim: ‘Benim rahat olmadığım gece, 1 Kasım gecesiydi. Zafer kazandım ama rahat değildim. Çünkü o zaferin getirdiği ağır sorumluluk var.' Kendisini rahat hissetmemesi önemli. Zafer sarhoşluğuna kapılmaması dikkate değer. Rakamların AKP için ‘zafer' anlamına geldiğine şüphe yok. Ama bu AKP'nin gücü değil. Konjonktürel bir skor. Yüzde 49'u AKP kendi dinamikleriyle elde etmedi. Skoru siyaset dışı etkenler belirledi.
Yoksa halkın teveccühü vaatlerin cazibesine ve son dönem politikaların ödüllendirilmesine değil. İç ve dış politikadaki fiyaskoların herkes farkında. Ne Batı'da ne Doğu'da Türkiye'nin ağırlığı kaldı.
Davutoğlu'nun uluslararası haber kanalı CNN'e söylediği şu sözlere umutlanalım mı: ‘1990'larda akademisyen olduğum dönemde aynı zamanda köşe yazarlığı yapıyordum. Basın özgürlüğü ve entelektüel özgürlük benim için kırmızı çizgidir. Eğer bir entelektüele, köşe yazarına veya gazeteciye herhangi bir saldırı olursa onların savunucusu olurum. Buna garanti veriyorum.'
Büyük laflar. Medya, demokrasinin barometresi. Ve Türkiye'de medyanın durumu içler acısı. Ağır baskı altında. Göbels rejiminin izdüşümü havuz, başlı başına ülke sorunu. Gerçek gazeteciler işsiz. Cezaevi gazetecilerle dolu. AKP iktidarı İpek Medya Grubu'na çöktü. Amaç yaşatmak değil, susturmak. Hatta öldürmek. Tirajları, reytingleri yerlerde sürünüyor.
100 bini aşkın tirajla devraldı Bugün'ü kayyum. Gazete son nefesini vermek üzere. Havuz dışındaki yazılı ve görsel medya Göbels rejiminin tehdidi altında. Davutoğlu hemen kolları sıvamalı. Yarın çok geç olabilir. Ama önce bu zehirli havayı dağıtması lazım. Her şeye rağmen umutlu olmak istiyorum...