Nurullah Öztürk - Mülteci sorununun ekonomik boyutu
‘Arap Baharı' olarak adlandırılan toplumsal hareketlerin, tüm Ortadoğu'daki diktatörlükleri alaşağı ederek demokratik toplum inşa etme rüyası kısa sürede kâbusa dönüştü.
Arap Baharı'nın Ortadoğu'da diktatörlerin tekelindeki sermayeyi demokratik rejim eliyle tabana yayıp, tüketimi canlandırmayı ve bu sayede global krizin etkilerini azaltmak için düşünülmüş bir çözüm projesi olduğunu ileri süren ekonomistler o dönem pek revaçtaydı.
Rejim ihraç etmek isteyenlerin asıl meselesinin ne olduğu tam olarak analiz edilmeden rüzgara yelken açanlar, yaratılan bir karambol sonrası Suriye rejiminin de kolaylıkla hak ile yeksan olacağını düşündü düşünmesine de; Suriye denilince arkasında Rusya, İran gibi ülkelerin olduğunu unuttu.
Enver Paşa'nın Sarıkamış faciasından sonra, Türk dış politikası Suriye bataklığına gömülerek büyük bir belaya davetiye çıkarmakla kalmadı, yakın dünya tarihindeki en büyük trajedilerden birinin de kapısını araladı.
Tarih, coğrafya, sosyoloji, hatta fıkıh hadis konularında allame-i cihan olsanız dahi; bu bilgilerinizi günümüzün girift ve çok boyutlu sorunlarına adapte ederken yanlış hüküm çıkarıyorsanız, sonrasında doğruyu teşhis etseniz bile, yanlışın bedeli olarak çıkarılan faturayı ödemeye gücünüz yetmeyebilir.
Esed'in kısa sürede yıkılacağı varsayımına dayanarak kurgulanan oyunda, Türkiye tüm organizasyonun yükünü ve ceremesini çeken, ama kimseye yaranamayan kötü adam olmakla kalmadı, üstüne bir de denklem dışı bırakılmaya çalışıldı.
Suriye'de savaş dördüncü yılını doldurdu. Bu süre zarfında; tarih, coğrafya, kültür medeniyet ve insaniyet namına ne varsa tahrip edildi.
Ülke nüfusunun yarısından fazlası vatanlarını terk edip canlarını kurtarmak için yollara düştü.
Irak ve Suriye çevresi ile birlikte teröristlerin mezbeleliği ve oyun sahası oldu.
21. yüzyılın ilk ve en trajik kavimler göçü Suriye'den start aldı.
Resmi rakamlara göre iki milyon iki yüz bin, gayri resmi olarak üç milyon Suriyeli Türkiye sınırları içerisinde ikamet etmekte.
Türkiye hükümetinin şu ana kadar Suriyeli sığınmacılar için tam sekiz milyar dolar para harcadığı bizzat Cumhurbaşkanı tarafından duyuruldu.
Türkiye ilk başta dünyaya insanlık dersi verdiğini düşünerek övünse de, olayın vahametini anladığında artık çok geçti.
Ege Denizi ölümden kaçan mültecileri yutan devasa bir ejderhaya dönüştü.
Lakin Suriyeli Aylan bebeğin cesedi kıyıya vurana kadar tüm dünya bu çığlığa kör ve sağır kaldı.
Suriyeli Aylan'ın fotoğrafı uluslararası basının manşetlerinde yer bulunca bir nebze de olsa vicdanlar rahatsız olup kıpırdasa da, AB 26 yıl önce yıkılan Berlin duvarından sonra şimdi mülteciler için yeni duvarlar örmekle meşgul.
Türkiye Antalya'da başlayacak G-20 zirvesinin gündemine terör ve mülteciler sorununun eklenmesini önermekte geç kalsa bile, gündeme alınmasını sağlaması önemlidir. Daha önemlisi bu sorunun çözümünde ciddi adım atılmasını sağlamaktır.
MÜLTECİ SORUNUNUN EKONOMİK BOYUTU
Geçen hafta Açık Toplum Vakfı'nın davetlisi olarak; Hürriyet, Y.Şafak, Radikal, Sabah vb. gazetelerinin temsilcileriyle birlikte G.Soros'un mülteci sorunu hakkındaki görüşlerini dinledik.
Soros özetle şunları aktardı: Sinemada bir yangın çıktı ve exit lambaları yanmıyor. Yani Suriyeli mülteciler ne zaman nereye gideceklerini bilmiyorlar. Türkiye AB ülkelerine geçiş izni verdiği anda büyük bir panik ve izdiham halinde kendilerini Ege'nin sularına atmaya başladılar.
Çok büyük bir insani sorunla karşı karşıyayız ve bu sorunu hızla yapılandırmak için işbirliğine ihtiyaç var.
AB her yıl en az 1 milyon kişiyi kabul etmeli. Ancak bu kısa sürede olacak bir transfer değil. Bunun finanse edilmesi gerekiyor.
Son dönem mültecilerin Türkiye'de kalış süresi ortalama bir hafta civarı.
Türkiye'de kalan mültecilerin kişi başı gereksinimi yaklaşık beş bin Euro civarı olduğu düşünülürse bunun Türkiye'ye resmi maliyeti 11 milyar Euro, gayri resmi rakamla birlikte 15 milyar Euro'yu bulacaktır.
4,5 milyon nüfuslu Lübnan ve Ürdün'de de buna yakın mülteci var.
BM nezdinde uluslararası donörler toplantısı konferansı önerimizin fayda sağlayacağını düşünüyoruz.
“AB gelecek olan mültecilerin barınma, eğitim, adaptasyon gibi ihtiyaçları için kaynak olmadığını belirtiyor.” dediğinde söz alan İshak Alaton, “AB Yunanistan'ın borç bataklığından çıkması için 300 milyar Euro'yu gözden çıkardı. AB Suriyeli mülteciler için Türkiye'ye 10-12 milyar Euro'yu vermekten nasıl kaçabilir?'' şeklinde itirazda bulundu.
AB'nin Türkiye'yi ihmal ederek müzakere sürecini yeterince ciddiye almamakla hata ettiğini, şu an mülteci krizi nedeniyle Türkiye'ye kırmızı halı döşendiğini belirten Soros, müzakerelerin başlaması ve özellikle de “hukukun üstünlüğü ile ilgili 23.-24. fasılların bir an önce müzakereye açılmasının son derece gerekli ve acil” olduğunun altını çizdi.
Türkiye içeride yalan propaganda üretim merkezlerinin algı operasyonları ile avutulup uyutulurken, dıştan içe doğru kuşatılarak bir savaşın merkezi haline gelmektedir.
Ekonomik durgunluk, cari açık, israf ve savurganlık sorunu ile baş etmekte zorlanan ekonominin sırtına bir de mülteci yükü vurulması ile ekonominin ayakta kalması daha da imkânsızlaşacaktır.