41 kere Bülent Ortaçgil!
null
Türkçe sözlü rock müziğin nadide seslerinden Bülent Ortaçgil’in “Benimle Oynar mısın?” adlı albümü, 41 sene sonra yeniden dinleyicisiyle buluştu. ‘Kent ozanı’, hayatı anlamlandırmaya ve hâlâ şarkı söylemeye devam ediyor. SAMET ALTINTAŞ Bülent Ortaçgil, “Kimya mühendisliği insana nesnel olmayı öğretiyor.” diye konuşmuştu verdiği bir mülakatta. Usta sanatçı, bilgeliğin merdivenlerini tırmanmaya çoktan başladı. Kendi orijinal tarafını ölçebildiğini de söylüyor gayet içten. Çalarken yanlış yapmaktan korkmadığını dile getiriyor, oldukça mütevazı. Usta sanatçının ‘en az satan albümümdü’ dediği ve 1974 senesinde yayınlanan “Benimle Oynar mısın?” albümü, 41. yılında yeniden sevenleriyle buluştu. Hem de açılır kapaklı, yüksek ses kalitesinde ve en önemlisi analog kayıtta. O, zaten konserlerine devam ediyordu; ancak hayranları için bu hoş sürpriz onunla yeniden buluşmak adına bir jest, bir vesile oldu kuşkusuz. Türkiye’de folk-rock’ın tanınıp sevilmesinde ve geniş kitlelere yayılmasında onun doğrudan bir katkısının yanı sıra dinleyicisinin müzik zevkini şekillendiren bir tavrı var. Çünkü onun tınılarında, şarkı sözlerinde, the Beatles, Cat Stevens, Bob Dylan ve en az zikrettiğimiz bu isimler kadar popüler Donovan duyulur. Yaptığı müzik, şehirli bir adamın elinden çıkmıştır, o yüzden ‘kent ozanı’ lakabını fazlasıyla hak eder. Zaten onun açtığı yoldan Yaşar Kurt, Feridun Düzağaç, Genç Osman Yavaş sesleriyle, sözleriyle yürümeye devam ediyorlar, belirtelim. ‘LİSEDE HOCALARIMIZ BOB DYLAN DİNLETİRDİ’ Müzikal seyahatini irdelemeden önce, hayatındaki detayları paylaşmakta fayda var: 1950’de Ankara’da doğar, askerî hekim babasının vazifesi nedeniyle. ilkokula başkentte başlar, ardından tayin nedeniyle İstanbul’a gelirler. İlkokul diplomasını Sultanahmet İlkokulu’ndan alan Ortaçgil, Kadıköy Maarif Koleji’ne gider. Bu arada Mazhar Alanson’la sınıf arkadaşıdır. Ve çoğu liseli gençler gibi bir rock grubu kurarlar. Onun rock müziğe alâka duymasının iki nedeni vardır: Biri, lisede hocalarının derslerde bir ödev gibi Bob Dylan dinletmeleri, ikincisi ise daha dokuz yaşındayken yine babasının vazifesi nedeniyle ABD’ye gittiği sırada televizyonda, devamlı surette Elvis Presley’i görmesidir. Zaten yıllar sonra, “Benim şansım çocuklu ve gençlik dönemim, bu müziğin yaratıldığı zamana denk gelmesidir.” diyecektir. O, rockın muhalif ya da protest tavrından çok, II. Yeni şiirindeki duygu gibi, bireysel acıların, yalnızlığın ve hüznün olduğu melodilerin peşinden koşmaya başlar. Müziğe ilk başladığı lise yıllarında grupta davul çalan Ortaçgil, Kurtalan Ekspres’in yaşayan efsanelerinden Ahmet Güvenç’in bass gitarda, Galip Boransa’nun klavyede ve Mustafa Hunca’nın vokalde olduğu ‘Filozoflar’ grubunu kurar. Sanatçı, İstanbul Üniversitesi’nde kimya bölümünü kazanır. Bir yandan formüllerle, öte taraftan notalarla uğraşır. Şarkılar daha ağır basmış olacak ki, henüz üniversite talebesiyken; “Anlamsız/Yüzünü Dökme Küçük Kız” adlı ilk kırkbeşliğini yayınlar. Bu, çok da ilgi görmez, yani Barış Manço kadar tanınmaz. Ama bildiği yoldan da geri adım atmaz. Ve inatla, “Su olsam, ateş olsam, göklerdeki güneş olsam/Konuşmasam taş olsam/Yine de oynar mısın benimle?” diye sorar. RÜZGÂRA SÖYLENEN ŞARKILAR! 1980 askerî darbesinin ardından kendi gibi aynı çizgide müzik yapan Fikret Kızılok’la tanışır. ‘Çekirdek Sanatevi’ni kurarlar. Bu, aslında Bostancı’da bir evdir ve amatör sanatçıların ücretsiz konserler verdiği, kayıtların yapıldığı bir platforma dönüşür. Erkan Oğur’un büyük katkı sunduğu, ‘Rüzgâra Söylenen Şarkılar’, yine Fikret Kızılok’la birlikte yayınladıkları, ‘Biz Şarkılarımız…’ bu dönemde vücut bulur. Usta müzisyen, 2007’de Teoman’la Türkiye geneli konserler verir ki, bu birliktelik Türkçe sözlü rock müziği adına bir arşivdir. Sanatçı, kişisel tarihi hakkında da ipuçları veren ‘Eylül Akşamı’ parçasında şöyle anlatır meramını, “Bostancı dolmuş kuyruğunda/Sen başta ben en sonda/Öylece beklemişizdir/Sabah 7.30 vapuruna/Sen koşa koşa yetişirken/Ben yürüdüğümden kaçırmışımdır/Olamaz mı/Olabilir…” Bülent Ortaçgil, altmış beş yaşında… Onun şarkılarıyla anne-kız-torun diyebileceğimiz birkaç nesil büyüdü. Onun yıllara uzanan ve hemen herkesi kucaklayan şarkılarının ardında ise özel ve bilinçli bir gayret yer alıyor şüphesiz. Şu sözler ustaya ait, “Hayatta en nefret ettiğim şeylerin başında müziğin meze olarak kullanılması geliyor. Benim için başlı başına bir iştir müzik dinlemek, özel bir çaba gerektirir. Kendi şarkılarım için de dinler dinlemez, ‘ne güzelmiş’ demelerini istemem. Çabuk deşifre olmaktan hiç hoşlanmam.” Lise yıllarında kurduğu grubun ismi ‘Filozoflar’ idi, Bülent Ortaçgil ise gençliğinin ismini şimdi bir çiçek gibi yakasına takmakla meşgul. s.altintas@zaman.com.tr