‘Peygamberler Şehri’ diye anıyor herkes Urfa’yı. Sahiden de tarihin kurulduğu sonra da yerle bir edildiği bir yerdeyiz sanki. Bu münzevî kent, çınarların gölgesinde, gölün kenarında teslimiyeti düşünmeye davet ediyor herkesi.SÜHEYLA SANCAR
“Annelerin duası varsa, şehirlerin de duası vardır mırıldanıp durduğu” diyen Tarık Tufan’ın satırlarını anımsıyoruz Urfa’ya adım atar atmaz. Çünkü peygamberler şehri Urfa’da her taşın İbrahimî bir hali var. Hû diyen yalnızca yapraklar değil burada. Nereye başınızı çevirseniz ebediyetin ezgilerini fısıldıyor eşya. Tefsirin İbrahim Aleyhisselam’ın ihlâsını, cömertliğini, misafirperverliğini anlatan yerindeyiz. Sarı yaprakları usul usul çevirdiğimiz yer, çınarların tarihle kucaklaştığı Halilü’r-Rahman Camii. Karşımızda Hazreti İbrahim’in içine atıldığı düşünülen Halilü’r-Rahman (Balıklı Göl) ve Aynzeliha gölleri var.
Herkesi kendine çeken o güzel ibadethaneye belde insanı Makam Camii diyor. Haksız da değiller. Şehrin en eski mescidi Güneydoğu’nun belki de en çok ziyaret edilen yeri. Gölün kuzey kıyısında selamlıyor gelenleri.
Cami, Selahaddin Eyyubi’nin yeğeni El-Melikü’l-Eşref Muzafferüddin Musa tarafından 1225 yılında inşa edilmiş. Mabedin doğu cephesindeki kitabede “Peygamberlerin atası Halilü’r-Rahman’ın makamı olan bu cami 1225 tarihinde yaptırılmıştır.” yazılı. Okur okumaz, “ne veciz ifade edilmiş” diye içimizden geçiriyoruz. Çünkü peygamber kıssalarının izinin sürüldüğü şehirde Hazreti İbrahim’in dünyaya geldiği de rivayet edilir. Onun çocukluğunun, gençliğinin ve nübüvvetinin bu topraklarda geçtiğini düşünmek bile bir başka. Görkemli yapının kuzey duvarının yanında Halilü’r-Rahman Gölü, nam-ı diğer ‘Balıklı Göl’ bulunduğu için son cemaat yeri yok. Kesme taştan yapı oldukça sade bir görünüme sahip.
Hazreti İbrahim’in makamının bulunduğu camiden göle uzanan yolda kalabalık bir ziyaretçi topluluğu var. Her grubun başında bir minik yürek, hararetli bir şekilde Balıklı Göl’ü anlatıyor: “Hazreti İbrahim, kaledeki mancınıktan atılacakken bir karınca görülür. Karınca ateşe su taşımaktadır. Ateşe odun taşıyanlarla su taşıyanlara ayrılır insanlar. Derken Allah emredince ateş onu yakmaz. O odunlar balığa dönüşür. Bu balıklar mübarektir, bu güne kadar onlara zarar veren, el uzatan görülmemiştir.”
Tarihin hoyrat rüzgârlarına direnen iki sütun
Mezopotamya’nın en eski şehirlerinden olan Şanlıurfa, on bir bin yıllık tarihî geçmişi ile hem zamanda hem mekânda benzersiz bir yolculuğa çıkarıyor gelenleri. Halilü’r-Rahman Camii’nden başımızı semaya çevirdiğimizde minik rehberimiz Mirza’nın anlattığı mancınıkları ve Urfa Kalesi’ni görüyoruz. Damlacık Dağı üzerinde bulunan kalenin yapım tarihi bilinmiyor. Ancak kale içerisinde bulunan kitabelerde Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan tarafından 1462 yılında yapının onarıldığı yazılı. Tarih kaynakları Bizanslı, Urfa Haçlı Kontluğu, Selçuklular, Eyyubiler, Akkoyunlular ve son olarak Osmanlı’nın burada yaşadığını doğruluyor.
Her gezide notlarına göz attığımız seyyahımız Evliya Çelebi şöyle anlatıyor kalenin tarihini: “Kalenin batıya açılan gayet sağlam ve kuvvetli bir demir kapısı vardır. Burada iki yüz kadar ev vardır ki, Dizdarağa bu evlerde oturur. İki yüz kadar neferi, cephanesi, buğday ambarı ve sarnıçları vardır. Kale kapısının iç kısmında minareli ve küçük bir mescidi vardır. Mel’un Nemrud’un Hz. İbrahim’i ateşe attırdığı mancınık, bu kalenin içinde durur iki tane sütundur.”
Evliya Çelebi’nin sözünü ettiği ne ev ne sarnıç ne de mescit dayanabilmiş zamanın altüst eden müdahalesine. Yalnızca iki sütun ayakta kalabilmiş. Bu topraklara yolu düşen herkese hakkındaki rivayetleri doğrulatmak ister gibi Halilullah’ı hatırlatmaya devam ediyor.
Kazaz Pazarı şehrin diğer yüzü
Şanlıurfa’nın zahirî ve bâtıni iki yüzü var. Ezan-ı Muhammedi’nin yankılandığı camiler, Allah dostlarının türbe ve makamları Hazreti İbrahim’i anlatan her şey şehrin asıl hazinesi. Ama yine de bin bir çeşit ürünün satıldığı, kahve kokusunun baharat kokusuna karıştığı çarşılar da ziyaretçi akınına uğruyor. Her birinde geleneksel el sanatları, yörenin lezzetli yemekleri ya da değerli kumaşlar alıcısıyla buluşuyor. Kazaz Pazarı yani diğer adıyla Bedesten’i dolduran kalabalık akşam saatlerinde gitgide azalıyor. Yolculuk saati geldiğinde Urfa’dan geriye İbrahimî ezanlar ve tarifsiz huzur kalıyor.
Kümbetten medeniyet Harran
Urfa’ya yolumuzu düşürüp Harran’ı görmemek olmaz. Bulutların tüy gibi uçuştuğu bir ikindi vakti oradayız. Dört bir yanımızı yeşilin her tonu istila etmiş vaziyette bir yolculuğun ardından Şeyh Hayat El-Harrani Hazretleri’nin türbesine ulaştık. Burayı ziyaret etmek isteyenlere tavsiyemiz öğle üzeri gelmeleri. Hava sıcaklığının yoğun hissedilmesi sebebiyle en rahat edebileceğiniz vakit bu. Harran’ın topraktan mamul serin kümbet evleri açık hava müzesi gibi. Başınızı nereye çevireceğinizi, hangisini inceleyeceğinizi şaşıracaksınız. Bölgenin ilerleyen yıllardır tamamen boşaltılıp müzeye çevrilme ihtimali bölge halkının dilinde. Şimdilik tevatür ama hayata geçmesi umuluyor.
Üç yüz yıldır her sabah zikir
Şehrin en ruhani yerini temsil eden Hazreti İbrahim’in doğup yaşadığı düşünülen mağaraya ve Dergâh Camii’ne uğramamak olmaz elbette. Çünkü insana başka iklimlerden rüzgârlar taşıyor her ikisi de. Mabette sabah namazında ruhlara manevi bir ziyafet sunuluyor. Zira bu avlu senelerdir sabah zikriyle yankılanıyor. İsteyen herkes bu benzersiz atmosferi soluyabiliyor. Öyle ki Şam’dan, Arabistan’dan ya da Kahire’den gelen misafirler için minderler her zaman serili. Mekânda ayrıca ‘Dergâh’ olarak bilinen bir de çarşı var. Bu ticaret merkezi, kentteki tarihi çarşıların ilki olma özelliğini taşıyor. Kentin manevî havasına yakışır şekilde burada sadece dinî yayınlar ve Urfa kültürünü yansıtan hediyelik eşyalar serilmiş dört bir yana. Dergâh’ta yürürken tezgâhlardan yükselen ilahiler eşlik ediyor bize.
s.sancar@zaman.com.tr
В День парашютиста героем рубрики «Знай наших» стал сотрудник вневедомственной охраны столичного главка Росгвардии младший лейтенант полиции Александр С.
Легкоатлеты из Мордовии показали лучшие результаты мирового сезона на международных соревнованиях в Москве
Чемпионат по военно-спортивному многоборью среди росгвардейцев завершился в Грозном
Сотрудница подразделения столичного главка Росгвардии завоевала «золото» на чемпионате войск по легкоатлетическому кроссу